İnsanoğlunun yerleşik toplum hayatına başladığı çağlardan günümüze Akdeniz havzasında bilinen zeytinyağı ve güney Mezopotamyada bilinen susam yağından farklı olarak Anadolu ve Kafkasyada tereyağı mutfakların önemli bir ihtiyaç maddesiydi.
Yunan ve Roma uygarlıklarının önemli bir ticari metası olan zeytin yağına karşın tereyağının bozulmadan uzun süre saklanabilmesi ticari meta olarak kullanılması çokta mümkün değildi.
Bir süt ürünü olarak bilinen yoğurdun "yayık" veya "tuluk(ğ)" adı verilen tahta ve hayvan derisinden kaplarda tereyağının çıkarılması ve bu yağın hafif ısı derecelerinde eritilerek saflaştırmaları sonucunda saf yağ (Sade Yağ) olarak elde edilmesi ilk olarak Yukarı Mezopotamya bugünkü Şanlı Urfa çevresinde yapılmıştır. SADE YAĞ uzun yıllar bölge ve çevresinde hayvancılıkla geçimini sağlayan halkın gelir kaynağı olmuştur.
Sade Yağ'ın bu bölgeden yayılıp başka bölgelerde de kullanıldığı bilinmesine rağmen bu bölgede (Şanlı Urfa) üretilen sade yağın kalitesinde olamamaktadır. Bunun başlıca nedenleri arasında yöredeki hayvan ırkı (ivesi türü koyun) beslendiği meralar, iklimi, yapılış tarzı ve içindeki asit oranının düşük olması (% 0,01), dolayısıyla bu bölgede üretilen SADE YAĞ Reyhası (kokusu) tadı bakımından çok daha kaliteli ve lezzetli olmasıdır.
Sade Yağ bu günkü tanımla Tarım Bakanlığı Türk Gıda Kodeksi tebliğine göre süt ürünlerinden elde edilen su ve yağsız kuru madde unsurlarının tamamına yakın bölümü uzaklaştırılmış en az %99 oranında saflaştırılmış süt yağı içeriğine sahip üründür.